Aşk nedir diye sordu, Aşık…
Aşkı anlatamazsın, dedim.
İçinde olduğunda bilirsin,
Gördüğünde tanırsın.
Yuva gibi kokar, sarıldığında yeryüzünden kaybolursun.
Dilin tutulur da sırrı ifşa edemez olursun.
O aşk’tır, bilirsin sadece
Gözlerinden taşar ama dilin çözülmez, izin verilmez… Sanki kuş dilidir de tercüme edemezsin.
Bir de aşık vardır, Aşk olmaktan ayrıdır.
Çoğu zaman birbirine karıştırılır.
Oysa güneş ve kandil gibi aşikardır ayrımı.
Birinin ateşi kendindendir
Diğerini yakmak için bir el gerekir.
Aşkı direk anlatmaya hazineler yetmesede içindeki cevherlerle aynalık edilebilir.
Aşk sonsuz olandır her an’a ayrı rengi yansır…
Mesela şefkat olur bazen…
Öyle ki uzaktan yalnızca bakışlarını izlediğinde, baktığı yöndeki sevgili olmak için çekilir ruhun, bir süt kuzusunun binlercesi arasından anasının memesine uzanışı gibi takip eder adımların birbirini, sonra baktığı yöne bi bakarsın ki bir kır papatyasıdır gözleriyle okşar gibi izlediği…
İşte o An; Sen Aşıksındır,
O Aşktır
Aşk cesarettir kimi zaman…
Yangın kıyamet herkes bir yana kaçışırken, bi bakarsın bir yüce gönül yangının içinden battaniyeye bir can sarmış, koşar adım cehennemden cennete yaklaşır. Cesaretle ateşe yürümüş, can’ı kucaklayıp yaşama kavuşturmuş sevgilinin varlığına senin yüreğin alkış tutarken bir an açılır battaniye ve görürsün ki kucaklanan sevgili kafesinde bir serçedir minicik yüreğine sonsuzluğu sığdıran…
İşte o an; Sen Aşıksındır,
O Aşktır.
Ve teslimiyettir Aşk.
Aniden haylazlıkla yola fırlamakta olan bir çocuk ve karşıdan hızla gelen bir araba düşün…
Sen çığlıkla hayır! diye haykırıp donup kalan bedeninde anca ellerini yüzüne kapayabilirken acıyla, bir annenin hızla gelen arabanın önüne zamanı durdururcasına fırlayıp, zihnini tüm veri girişlerine kapatıp, gönlünün yaşam çığlığına sorgusuz yarınsız teslim olarak “Can hamlesi”yle çocukla birlikte kendini güvenli alana savurmasına şahit olduğunda,
İşte o An; Sen Aşıksındır,
O Aşktır.
Ve bazen de Vazgeçiştir Aşk.
O bilir vaktinin geldiğini…
Gelme vaktide, gitme vaktide şaşmaz.
Ölüm gibidir ne bi an önce ne bi an sonra… Ölüm saydığın, dönümdür aslında… Gün battı dediğinde, Ay çoktan doğmuştur ve üstelik senin uykuda olduğun sıralarda gün doğmaya devam etmekte senden az ötede…
Ey Sevgili, ne de güzel izliyorsun öyle bir hayali…
Şefkati,cesareti,sonsuz sevgiyi
Sonsuzluğa güveni…
Kendini izler gibi netliği…
Nasıl bir derinlik aklına sığmaz.
Kendini bu cennetin içinde düşlersin.
Masal bu ya dileğin kabul olur.
Bir var, bir yok zaman içinde
Düşlediğini sana adım atarken bulursun.
Sana doğru yaklaşırken yol ayrımında yanından uzaklaştığı birazdan adı eski’yecek sevgili kahramanı fark edersin.
Göz göze geldiğinizde yüzünde şefkatli bir gülümsemeyle selam eder başıyla…
Dönüp kendi yoluna adım atmadan önce gönlünden taşanla kutsamıştır an’ın içinde tüm yolculukları ve kahramanları…
İşte o an; Sen Aşıksındır,
O Aşktır.
Kısacası Sevgili,
Aşık; aşk’a aşık olandır.
Aşksa şefkatle yola çıkıp, cesaretle ateşin içinden geçen, yaşamın yok eden kışına selam verip, sonsuz gökkuşağı kartelasından her an bir renge can veren ve iki’likten sonsuza kadar vazgeçendir.
Kutlu olsun Aşkların Işığında,
Aşıkların gölgesinde,
İki’likten bir’liğe yolculuğumuz…